Mehir, İslâm hukukunda kocanın evlenmenin dinî akdi esnasında veya devamında ya da sona ermesi halinde kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği belirli bir mal veya para gibi ekonomik değeri haiz kazandırmalardır. Mehir, evliliğin bir şartı değil sonucu olarak görülmektedir, bu yanıyla satış sözleşmesinden ayrılır. Başlık parasının aksine mehir evlenmenin bir ön şartı olmayıp başlık parası gibi kadının ailesine değil, evlenmenin bir sonucu olarak kadının kendisine verilmektedir. Bu nedenle Türk hukukunda mehir sözleşmelerinin kural olarak hukuka, ahlâka ve kişilik hakkına aykırı olmadığı ve geçerli olarak kurulabileceği kabul edilmektedir.[1]

4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren mülga 743 sayılı Medenî Kanunda mehre ilişkin düzenlemeye yer verilmediği gibi, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren ve hala yürürlükte olan 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda da mehre ilişkin herhangi bir hüküm mevcut değildir. Ancak toplumda ve uygulamada mehir sözleşmeleri akdetme geleneği mehirle ilgili uyuşmazlıkların mahkemelere yansımasına neden olmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, evlenme akdi sırasında peşin alınan mehir (mehri muaccel) öğretide elden bağışlama olarak kabul edilmektedir. Ancak öğretide ödenmesi boşanma veya ölüm halinde öngörülen mehri müeccelin hukuki niteliği tartışmalıdır.

‘‘Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 02.12.1959 Tarihli ve Esas No. 14, Karar No. 30 Sayılı Kararında; eski hukuk döneminde yapılan mehri müeccel anlaşmalarının koca aleyhine bir borç, kadın lehine ise kazanılmış bir alacak hakkı teşkil ettiğini kabul ederek eski hukuk döneminde akdedilen mehir anlaşmalarından doğan alacakların talep edilebileceğine karar vermiştir. Kurul mehri müecceli, ödenmesi en geç boşanma veya taraflardan birinin ölümü anına kadar ertelenmiş bir mehir alacağı olarak nitelendirmiş ve eski Medeni Kanun’da evlenmenin akdi sırasında eşlerden birinin diğerine bir şey vermesinin veya vermeyi taahhüt etmesinin yasaklanmadığına, dolayısıyla bu tür anlaşmaların kamu düzeniyle ilgisi bulunmadığına karar vermiştir. Karara göre mehrin ödenmesinin erkeğin kadını boşamasına veya taraflardan birinin ölümüne bağlanmış olması gelecekte gerçekleşmesi şüpheli olayın meydana gelmesine yönelik bir geciktirici bir şart değil, vade olarak görülmelidir. Kurula göre mehrin taraflardan birinin ölümü halinde dahi ödenmesi bunun vade olarak kabul edilmesi gerektiğinin bir kanıtı olarak görülmelidir. Kurul bu gerekçelerle mehrin, boşanmayı önleyecek tedbir veya bir boşanma tazminatı olarak görülemeyeceğine hükmetmiştir.’’[2]

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21864 Esas No’lu ve 2018/9144 Karar Sayılı Kararı;

‘‘Mehir, kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir.

Mahkemece, Konya yöresinde düğünde takılan altınlar haricinde boşanma halinde geline verilmek üzere mehir senedine altın yazılması şeklinde bir uygulamanın olmadığı, mehir senedinde bahsi geçen 150 gram altının da bu sebeple düğünde takılan altınlardan sayıldığı, davacının da düğünde takılan altınları muhafaza için verilen sarraftan daha sonra geri aldığı gözetilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Oysaki; taraflar arasında tanzim edilen mehir senedinde boşanma halinde 150 gr altının da ödenmesi açıkça taahhüt edilmiştir.

O halde mahkemece, davalıların senette taahhüt edilen 150 gr altın bedelinden de sorumlu oldukları kabul edilerek bir karar verilmesi gerekirken, itibar edilmeyen gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.’’[3]

Söz konusu kararlardan da anlaşılacağı üzere, Türk Medenî Kanunu’nun evlenme akdi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaat edip bir süre ertelemesini, başka bir deyişle mehri müecceli yasaklamaması nedeni ile, Yargıtay, kararlarında mehri müecceli ileriye yönelik (evliliğin boşanma ya da ölümle son bulması anına kadar) bir bağışlama vaadi olarak nitelendirmekte ve geçerliliğini adi yazılı olma koşuluna bağlamaktadır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2012/16654 Esas No’lu ve 2013/3539 Karar Sayılı Kararı;

‘‘Medeni Kanun, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle, eski hükümlere göre kurulmuş mehr, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemez. (2.12.1959 günlü 14/30 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesi). Mehr sözleşmeleri bu gün içinde geçerlidir. (Örnek: Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi’nin 25.10.1965 günlü,4557/5028 sayılı kararı)

Mihri müeccel, ileriye yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, Borçlar Kanununun (BK) 110. (Türk Borçlar Kanunu(TBK)128.)maddesinde yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, Borçlar Kanununun 238.(TBK’nın 288.)maddesinde düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. Esasen taşınmazın sicil kaydı (mülkiyeti) da davalıya intikal ettirilmiştir. (B.K. m. 238/1(TBK m.288/1)). (4.HD. 18.2.1985 – 1984/9153 E, 1985/1223 K. YKD. 1985 Sayı Sh. 802). Bu durumda değinilen ilkeler çerçevesinde iddia ve buna ilişkin olgular birlikte değerlendirildiğinde anılan olguya değer verileceği kuşkusuzdur. (BK m. 238/Son(TBK m.288/son))

Somut olaya gelince, muris çekişme konusu taşınmazı davalıya evlendiği gün temlik etmiştir. Davacının bildirdiği tanık H.. K.. ve davalının bildirdiği tanık Y.. T.. “taşınmazın evlenme sırasında mihir olarak davalıya verildiğini” beyan etmişlerdir. Somut olay yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde murisin dava konusu taşınmazı diğer mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla değil, evlilik hediyesi olarak verdiği sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.’’[4]


[1] Türkmen, A. (2020). YARGITAY’IN BAĞIŞLAMA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE MEHİR VE MEHRİN GERİ ALINMASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 22(2), 544.

[2] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 02.12.1959 Tarihli ve Esas No. 14, Karar No. 30 Sayılı Kararı.; Türkmen, A. (2020). YARGITAY’IN BAĞIŞLAMA YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE MEHİR VE MEHRİN GERİ ALINMASI. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 22(2), 550-551.

[3] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/21864 Esas No’lu ve 2018/9144 Karar Sayılı Kararı.

[4] Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, 2012/16654 Esas No’lu ve 2013/3539 Karar Sayılı Kararı.