
Kanun koyucu, Türk Medeni Kanunu’nun 364/l. maddesinde; “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.” hükmüne yer vermek suretiyle bazı kan hısımları bakımından yoksulluk içine düşen yakınlarına nafaka ödeme yükümlülüğü getirmektedir. Hükümden de anlaşılacağı üzere, Türk Medeni Kanunu, yardım nafakasının söz konusu olabilmesi için birtakım sınırlamalar ve belirli şartlar öngörmektedir.
Bu sınırlamalar ve şartlardan ilki; yardım nafakası talep edebilecek kişilerin yalnızca üstsoy, altsoy ve kardeşler ile sınırlı olması ve bu sınırlamanın genişletilememesidir. Dolayısıyla amca, dayı, hala, teyze gibi kanunda sayılan kan hısımlarından olmayan veya gelin ve kayınpeder gibi aralarında soy bağı olmayan hısımlar kanunen nafaka ödemekle yükümlü olmadıkları gibi nafaka da talep edemezler.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Tarih 06.05.2008, Esas No: 7185, Karar No: 8276;
“…Davacı gelin ile davalı kayınpeder arasında böyle bir soy bağı ilişkisi bulunmadığından dolayı, davacı hakkında nafaka takdirine ilişkin kararda bir isabet bulunmamakladır…”[2]
Belirtmek gerekir ki, nafaka talebinde bulunan kişiye bakmakla yükümlü bir kimseden (karı ya da koca eşinden, ergin olmayan çocuk baba ya da annesinden) bakım nafakası alma imkânına sahip olanlar yardım nafakası talep edemez. Dolayısıyla nafaka alacaklısı, bakım yükümlülüğü olan kimseden önce bakım nafakası talep etmeli ancak sonuç alamadığı takdirde yardım nafakası talebinde bulunmalıdır. Yardım nafakasının söz konusu tali niteliği Türk Medeni Kanunu’nun 364/3. maddesinde; “Eş ile ana ve babanın bakım borçlarına ilişkin hükümler saklıdır” denilmek suretiyle düzenlenmektedir. Diğer yandan, boşanma halinde yoksulluğa düşen eşin, diğer eşten yoksulluk nafakası istemesi mümkün iken kural olarak yardım nafakası talep edemez. Ancak istisnai olarak kişinin aldığı yoksulluk nafakası zaruretten kurtarmaya yeterli değilse yardım nafakası talep etmesi mümkündür.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 1993/10879, Karar No: 1993/11757;
” MK. 144. maddesi uyarınca aldığı yoksulluk nafakası kendisini zaruretten kurtarmayan usul veya füru TMK. 315. maddesi uyarınca da nafaka isteyebilir.”[3]
Diğer yandan altsoy ve üstsoyun yardım nafakası talep edebilmesi için soy bağının kurulmuş olması gerekir. Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesine göre, çocuk ile anne arasında soy bağı doğumla kurulur. Anne yönünden, evlilik dışı doğan çocuk ile anne ve annesinin hısımları arasında soy bağı ilişkisi kendiliğinden doğum ile kurulmaktadır. Bu nedenle anne ve anne tarafındaki hısımlardan, soy bağının tespiti gerekmeksizin nafaka istenebilir. Ancak baba veya baba hısımlarından yardım nafakası talep edilebilmesi için; Türk Medeni Kanunu 282/2. maddesi gereğince öncelikle soy bağının evlilik dışı çocuk ile baba arasında ana ile evlilik (TMK m. 292), tanıma (TMK m. 295 vd.) veya babalık hükmü (TMK m. 301 vd.) yollarından biriyle kurulmuş olması gerekir. Daha açık bir ifade ile, yardım nafakası ilişkisinin varlığı için, baba ile evlilik dışı doğan bir çocuk arasında tanıma veya babalık kararının bulunması şarttır ve sadece biyolojik kan hısımlığının varlığı yeterli kabul edilmemektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2007/578, Karar No: 2008/913;
“…Davacının nafaka talebi Türk Medeni Kanunu’nun 364. maddesine dayalıdır. Bu madde gereğince nafakaya hükmedilmesi için davacı ve nafaka yükümlüsü arasında altsoy ya da üst soy hısımlık ilişkisinin bulunması şarttır. Davacıyla davalı arasında soy bağının tesisine yönelik dava reddedildiğine bu bölüm kesinleşmiş olduğuna göre davanın nafakayla yükümlü tutulması doğru görülmemiştir…” [4]
Bu noktada evlatlık ilişkisinin söz konusu olduğu hallerde yardım nafakasının talep edilmesinin mümkün olup olmayacağına değinmekte fayda vardır. Yargıtay evlat edinen ile evlatlık arasında nafaka yükümlülüğünün doğacağını kabul etmektedir. Buna göre; tıpkı evlat edinilen gibi evlat edinen de evlatlığından nafaka isteyebilir; zira bu kişiler arasındaki nafaka yükümlülüğü karşılıklıdır. Ancak evlat edinenin altsoyu ve üstsoyu ile evlatlık arasında soy bağı kurulmadığı için nafaka yükümlülükleri de yoktur. Diğer yandan; evlat edinenin ve evlatlığın kendi altsoy, üstsoy ve kardeşleriyle arasındaki nafaka yükümlülüğü evlat edinme kurumundan etkilenmeyecek ve devam edecektir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 9252, Karar No: 927;
“… MY. 257 ve 315. maddeleri gereğince koşulları varsa evlat edinen evlatlıktan, evlatlıkta evlat edinenden yardım nafakası isteyebilir…”[5]
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 17.03.1987, Esas No: 1425, Karar No: 2234;
“…Evlât edinme sözleşmesi yapılmakla, evlatlığın ana- babasına ait hak ve borçlar evlat edinen kişiye intikal eder. (M.K257). Yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşen ana-baba, füruundan (alt soyundan) nafaka isteyebileceği gibi feriler (altsoy) yani çocuklar da ana ve babalardan nafaka isteyebilirler. (M.K.315). Nafaka davası, bununla yükümlü olanlar hakkında mirastaki tertip sırasına göre açılır. (M.K.316). Evlatlığa alınan kişinin, asıl ailesinden (yani ana-baba ve kardeşlerden) miras almak hakları düşmez. (M.K.257). Açıklanan maddelerin tümü birlikte mütalaa edildiği takdirde, şartları gerçekleştiğinde, evlatlığa verilen çocuk da ana-babasından nafaka isteyebilir. Evlatlığa verilen kimsenin ana-babasından miras alma hakkı düşmez. Mirasçılık sıfatı devam ettiği için, nafaka yükümlülüğü veya nafaka hakkı da karşılıklı olarak saklıdır. Öte yandan evlat edinilmekle ana-babaya ait bakım yükümlülüğü evlat edinene geçer. Ne var ki evlat edinenin acze düşmesi halinde evlatlık, ana-babasından nafaka isteyebilir… “[6]
Kardeşlerin yardım nafakası yükümlülükleri bakımından ise, Kanun kardeşlerin refah içinde bulunmaları şartını aramaktadır. Ayrıca kardeşlerin yarım kan hısımı olmaları hali nafaka yükümlülüğü için yeterli kabul edilmektedir. Yine kardeşlerin evlilik içinde doğmamış olması da nafaka yükümlülüğü bakımından önemsizdir; ancak çocuk baba tarafından tanınırsa veya mahkeme kararıyla babalığa hükmedilirse evlilik içi doğan çocuklarla karşılıklı olarak nafaka yükümlülüğü altına girer. Diğer yandan, bir kimsenin evlatlığı ile o kişinin altsoyu arasında soy bağı oluşmadığından nafaka yükümlülüğü bu kişilerle evlatlık arasında söz konusu olmayacaktır.
Yardım nafakası bakımından gerekli ikinci şart, hak sahibinin yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşülecek olmasıdır. Dikkat edilirse, yardım nafakası talebinde bulunmak için, talep anında zarurete düşülmüş olması şart değildir, yardım edilmemesi durumunda yoksulluğa düşme tehlikesinin bulunmasının açıkça anlaşılması yeterlidir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 10.03.2009 Tarih, Esas No: 2891, Karar No: 3810;
“…Davacının aldığı emekli maaşı miktarı itibariyle (kirada oturduğu da gözetildiğinde), onu, yoksulluktan kurtaracak düzeyde değildir. İnsanların belli bir yaştan sonra biyolojik olarak fiziki gücünü yitirdiği de bir gerçektir… O halde, mahkemece yapılacak iş; davacının geçimi için gerekli, davalının geliri ile orantılı olacak şekilde, TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek uygun bir nafakaya hükmetmek olmalıdır…”[7]
Yardım nafakası bakımından gerekli bir diğer şart, nafaka yükümlüsünün ödeme kabiliyetidir. Türk Medeni Kanunu 365/2. maddesi; “Dava, davacının geçinmesi için gerekli ve karşı tarafın malî gücüne uygun bir yardım isteminden ibarettir. “ düzenlemesine yer vermek suretiyle nafaka yükümlüsünün mali gücünün nafakanın belirlenmesinde dikkate alınacağını belirtmektedir. Buna göre; zorlamadan ve sıkıntıya düşmeden yardım nafakası karşılanabiliyorsa ödeme gücü var; ancak nafaka yükümlüsü çalışamayacak derecede hasta ve hiçbir gelire de sahip değilse yok kabul edilir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere kardeşler bakımından nafaka yükümlülüğünün söz konusu olabilmesi için ödeme gücü yeterli bir şart değildir. Kanun kardeşlerin nafaka yükümlülüğünün bahse konu olabilmesi için refah içinde bulunma şartını aramaktadır.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 05.11.1985 Tarih, Esas No: 9089, Karar No: 8985;
“…geliri çevresine ve sosyal durumuna göre lüks sayılabilecek şeyleri sağlamaya elverişli bulunan ve normal ihtiyaçları dışında her şeyi elde edebilecek bir bolluk ve zenginlik içinde olan kimse refah halinde sayılır… Davalının yurt dışında işçi olduğu tartışmasızdır… tasarruf gerekçesiyle o çevrenini normal saydığı olağan ve insanca yaşam koşullarından fedakarlıkta bulunarak para biriktirmeleri ve yabancı paraların Türk Kirasına dönüştürüldüğünde Türkiye için önemli bir miktara ulaşması, bunların zengin bir hayat yaşadıklarının ve dolayısıyla refah halinde bulunduklarının kabulünü gerektirmez.”[8]
[1] Bu çalışmada şu bilgileri haiz yüksek lisans tezinden yararlanılmıştır: Aşık, G. (2019). Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay kararları kapsamında yardım nafakası. Anadolu University (Turkey).
[2] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, Tarih 06.05.2008, Esas No: 7185, Karar No: 8276.
[3] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 1993/10879, Karar No: 1993/11757.
[4] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2007/578, Karar No: 2008/913.
[5] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 9252, Karar No: 927.
[6] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 17.03.1987, Esas No: 1425, Karar No: 2234.
[7] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 10.03.2009 Tarih, Esas No: 2891, Karar No: 3810.
[8] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 05.11.1985 Tarih, Esas No: 9089, Karar No: 8985.