
Türk Medeni Kanunu, evlat edinme ilişkisini düzenlerken küçüklerin evlat edinilmesi ile erginlerin ve kısıtlıların evlat edinilmesini ayrı koşullara tabi tutmak suretiyle düzenleme yoluna gitmiştir.
Küçüklerin evlat edinilmesi Türk Medeni Kanunu’nun 305-312, maddeleri arasında düzenlenmektedir. Kanun’un evlat edinmede genel koşulların düzenlendiği 305. Maddesinde; küçüğün evlat edinilmesine ilişkin üç temel koşula yer verilmektedir. Bu koşullardan ilki, evlat edinilenin bir yıl süre ile evlat edinen tarafından bakılmış ve eğitilmiş olmasıdır. Hemen belirtmek gerekir ki, söz konusu bir yıllık süre asgari süredir. Diğer bir ifade ile, sürenin kısaltılması veya kişilerin süreden muaf tutulmaları mümkün değildir. Ancak gerekli görülen hallerde bir yıllık süre uzatılabilir. Ayrıca bu bir yıllık bakma ve eğitim koşulu evlat edinmek isteyen kişi veya kişilerin, küçüğün sadece bakım ve eğitim giderlerini karşılaması olarak da anlaşılmamalıdır. Burada bahsedilen evlat edinilmek istenen küçüğün aile konutuna alınması, aracısız ve bizzat ilgilenilmesidir. Bu koşullardan ikincisi ise, evlat edinmenin küçüğün yararına olmasıdır. Çocuğun yararının bulunup bulunmadığı belirlerken evlat edinecek olan kişinin küçüğün güvenliğini sağlayıp sağlayamayacağı, gelişimi için yeterli eğitimi verip veremeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca evlat edinenin başka çocuklarının olması durumunda bu çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı biçimde zedelenmemesi de evlatlık ilişkisi kurulurken gözetilecek hususlardan biridir.
Diğer yandan, Türk Hukukunda, evli olan kişilerin birlikte evlat edinmesi zorunludur. Buna göre, birlikte evlat edinme kuralı gereği, eşlerin her ikisinin de rızasının olması gerekmektedir. Ayrıca, evliliğin en az beş yıllık bir evlilik olması veya beş yıllık olmasa da evlat edinecek olan çiftin her ikisinin de otuz yaşını doldurmuş olması ve evlat edinecek kişi/kişilerin evlat edinilecek küçükten on sekiz yaş büyük olması şartları da aranmaktadır. Ancak Kanun, 307/2. maddesinde birlikte evlat edinme kuralının istisnalarına yer verilmektedir. Buna göre, eşlerden birinin sürekli olarak ayırt etme gücünden yoksunluğu, iki yıldan fazla süredir nerede olduğunun bilinmemesi veya mahkeme kararı ile iki yıldan fazladır ayrı yaşama durumlarından herhangi birisinin mevcudiyetini ispat eden eş tek başına evlat edinebilecektir. Birlikte evlat edinme kuralının istisnalarından bir diğeri ise, eşlerden birinin diğerinin çocuğunu evlat edinmesi halidir. En az iki yıllık bir evlilik veya evlat edinecek eşin otuz yaşını doldurmuş olması koşullarından herhangi birini sağlayan eş diğerinin çocuğunu evlat edinebilir. Söz konusu istisnalar haricinde evli olan kişilerin tek başına evlat edinebilmeleri mümkün değildir.
Bu minvalde, Türk Medeni Kanunu’nun 308/2. Maddesi, ayırt etme gücüne sahip küçüğün de rızasının aranması gerektiğini düzenlemektedir. Küçüğün rızasının alınabilmesi için ayırt etme gücüne sahip olması gerekmektedir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2009/16483, Karar No:2010/19941;
“(…) Aynı Kanun’un 308’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki “ayırt etme gücüne sahip olan küçük, rızası olmadıkça evlat edinilemez.” Hükümleri gereğince küçüklerin mahkemece dinlenmeleri, ilköğretim çağında olmaları nedeniyle ayırt etme gücüne sahip olup olmadıkları gözlenerek evlat edinilmeye rıza gösterip göstermediklerinin sorulması gerekirken, 07.05.2008 tarihli duruşmaya da katıldıkları halde beyanları alınmadan davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.”[2]
Ayrıca, kim olduğunun veya uzun süreden beri nerede oturduğunun bilinmemesi veya ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun bulunması, küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmemesi halleri dışında evlatlık alınan küçüğün ana ve babasının da rızasının alınması gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, verilen rızanın tutanağa geçirilmesinden sonraki ilk altı hafta içinde geri alınması mümkündür. Ancak verilen rızanın ilk altı hafta içinde geri alınmasından sonra küçüğün anne babası tarafından evlat edinilmesine tekrar rıza gösterilmesi halinde ikinci defa verilen rıza kesin olarak kabul edilmektedir.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/3312, Karar No: 2013/6445;
“Davacı vekili dava dilekçesinde, kurumlarında barınan 27.12.2012 doğumlu … bakımından evlat edinmede anne ve babasının rızasının aranmaması kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece hasımsız olarak görülen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 309. maddesinin 1. fıkrasına göre “evlat edinme, küçüğün anne ve babasının rızasını gerektirir.” hükmü düzenlenmiştir.
Dosyada bulunan nüfus kayıtlarından, evlat edinilmek istenenin anne ve babasının davada taraf gösterilmediği, evlat edinilmek istenen çocuğun anne ve babasının davaya katılıp taraf teşkili sağlandıktan sonra bütün deliller birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin düşünülmeden hasımsız olarak davaya bakılıp hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile…”[3]
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas No: 2014/6037 Karar No: 2014/8077;
“Dosyadaki bilgi ve belgelerden; 27.12.2011 doğumlu Eyüp hakkında 14.06.2012 tarihinde koruma kararı alındığı ve bu karardan sonra temyize konu davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 312. maddesinde “Küçük, gelecekte evlat edinilmek amacıyla bir kuruma yerleştirilir ve ana ve babadan birinin rızası eksik olursa, evlat edinenin veya evlat edinmede aracılık yapan kurumun istemi üzerine ve kural olarak küçüğün yerleştirilmesinden önce, onun oturduğu yer mahkemesi bu rızanın aranıp aranmamasına karar verir. Diğer hallerde, bu konudaki karar evlat edinme işlemleri sırasında verilir.” hükmü düzenlenmiştir. Çocuk hakkında koruma kararı alınıp kuruma yerleştirildiğine göre ana ve baba rızasının aranmamasının evlat edinme davası içinde değerlendirilmesi gerektiğinden açılan bu davanın reddi yerine kabulü doğru görülmemiştir.”[4]
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2017/2045, Karar No: 2021/1154;
“Diğer taraftan, evlat edinmeye, ancak esaslı sayılan her türlü durum ve koşulların kapsamlı biçimde araştırılmasından, evlat edinen ile edinilenin dinlenmelerinden ve gerektiğinde uzmanların görüşü alındıktan sonra karar verilebilir. Araştırmada özellikle evlat edinen ile edinilenin kişiliği ve sağlığı, karşılıklı ilişkileri, ekonomik durumları, evlat edinenin eğitme yeteneği, evlat edinmeye yönelten sebepler ve aile ilişkileri ile bakım ilişkilerindeki gelişmelerin açıklığa kavuşturulması gerekir. Evlat edinenin altsoyu varsa, onların evlat edinme ile ilgili tavır ve düşünceleri de değerlendirilir. Somut olayda; küçük Seher’in dosya içinde mevcut 10.12.2010 tarihli evlat edinme öncesi geçici bakım sözleşmesi ile davacı …’e teslim edildiği, dosya içeriğinde mevcut geçici bakım izleme raporları, davacı … tarafından ibraz edilen fotoğraflar ve tanık beyanlarından; davacı …’in küçük Seher’i bir anne sevgi ve şefkatiyle benimsediği, çocuğun fiziksel, zihinsel, sosyal ve duygusal açıdan sağlıklı gelişimini sağlayabileceği ortamın oluştuğu, davacı …’in evlat edinmesine engel herhangi bir olumsuz durumunun da bulunmadığı, çocuğun üstün yararının evlat edinilmesinde daha ağır olduğu anlaşılmıştır. Yine çocuk ruh sağlığı uzmanı tarafından düzenlenen raporda; küçük Seher’in 39 günlük iken geçici bakım sözleşmesi ile bakımını üstlenen, bugüne kadar biyopsikososyal açıdan bebeğin gelişimini olumlu yönde etkileyen, aralarında güvenli anne-bebek bağlanmasının oluştuğu, temel bakımını yapan … ile kalmasının ruh sağlığı açısından gerekli olduğu, bebeğin temel bağlanma kişisinden ayrılmasının ruhsal gelişimi açısından bu dönemde sakıncalı olduğu, uzman heyetin belirlediği yaşta biyolojik anne ile tanışması ve uzmanların önereceği zamanlama ile bu iletişimin yürütülmesinin uygun olduğu bildirildiğinden, davalı-birleşen davada davacı … tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; TMK’nın 311/2. maddesinde, özen yükümlülüğünü yerine getirmemekten değil yeterince yerine getirmemekten söz edildiği, biyolojik annenin ailesinin desteğini sağladıktan sonra çocuğunu geri almak için fiili ve yasal girişimlerde bulunduğu, davalı baba …’nün çocuğun kendisinin olduğunu yargılama sırasında öğrendiği ve çocuğu nüfusta tanımak suretiyle üzerine tescil ettirdiği, çocuğun bir başkası tarafından evlat edinilmesine rızasının bulunmadığı, davalı baba ile çocuk arasında duygusal bağ kurulmamasının özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediği olarak kabul edilemeyeceği, çocuğun evlat edinmek isteyenin yanında ve kurum gözetiminde olduğu, bu durumda davalı babanın küçüğe karşı özen yükümlülüğünün yeterince yerine getirilmediğinden söz edilemeyeceği, evlat edinmede çocuğun üstün yararı esas olup, çocuğun üstün yararları yaşadığı çevrenin kültürel değerlerine göre değişiklik gösterdiği, ülkemizin sosyal yapısı, çocuğun gelecekte toplumdaki yeri ve çıkarları göz önünde bulundurulduğunda çocuğun biyolojik anne, baba, dede ve anneanne gibi kişilerle bir arada yaşamasının çocuğun üstün yararına daha uygun olacağı, yerel mahkeme kararının Özel Daire kararında açıklanan nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
O hâlde, mahkemece davalı baba …’nün küçüğe karşı özen yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği gözetilerek TMK’nın 311/2. maddesi gereğince rızasının aranmamasına, küçüğün davacı … tarafından evlat edinilmesinde üstün yararı bulunduğundan asıl davanın kabulüne, birleşen davanın ise reddine dair verilen direnme kararı yerindedir.”[5]
[1] Bu çalışmada şu akademik makaleden yararlanılmıştır: Şıpka, Ş., & Ergün, E. (2020). TÜRK VE İSVİÇRE HUKUKUNDA EVLAT EDİNME KURUMUNUN MİRAS HUKUKU İLE İLİŞKİSİ. Aurum Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1), 23-44.
[2] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No: 2009/16483, Karar No:2010/19941.
[3] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/3312, Karar No: 2013/6445.
[4] Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Esas No: 2014/6037 Karar No: 2014/8077.
[5] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas No: 2017/2045, Karar No: 2021/1154.