Mirasçılıktan çıkarma; miras bırakanın, saklı paylı mirasçısının malvarlığının borca batık olması halinde veya aile bağlarını sarsan davranışlarda bulunması nedeniyle mirastan pay alamamasını sağlayan tek taraflı ölüme bağlı tasarruftur. Belirtmek gerekir ki, mirasçılıktan çıkarma yalnızca saklı paylı mirasçılar bakımından gündeme gelebilir. Bunun nedeni, miras bırakanın saklı paylı olmayan mirasçıların payları üzerinde herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan ölüme bağlı tasarrufta bulunmasının mümkün olmasıdır. Bu çerçevede, Türk Medeni Kanunu’nun 506. maddesi uyarınca, miras bırakanın saklı paylı mirasçıları; eşi, altsoyu ve anası-babasıdır. Altsoy, miras bırakanla arasında soy bağı kurulmuş olan çocuklar ile evlatlık ve onun altsoyunu da kapsadığından bunların mirasçılıktan çıkarılması da mümkündür.[1]

Mirasçılıktan cezai çıkarma, saklı paylı mirasçının aile bağlarını Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesinde zikredilen fiillerden en az birini icra ederek kusurlu ve ağır biçimde sarsması nedeniyle miras bırakan tarafından mirasçılıktan çıkarılmasıdır. Hükme göre;

Aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:

1. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.

 Belirtmek gerekir ki, mirasçılıktan cezai çıkarma, muhtemel saklı paylı mirasçılar için de yapılabilir. Örneğin, miras bırakan kendisine karşı birlikte suç işleyen çocuğunu ve torununu mirasçılıktan çıkarabilir. Fakat Yargıtay miras bırakanın kendisine karşı suç işleyen oğlu ile oğlunun altsoyunu da mirasçılıktan çıkardığı bir kararında muhtemel saklı paylı mirasçıların çıkarma tasarrufuna konu edilemeyeceğine hükmetmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 02.07.2009 Tarihli, 2008/3734 Esas No’lu ve 2009/13172 Karar Sayılı Kararı Şöyledir;

“…Diğer davacı Hafize’nin temyizinin incelenmesine gelince; Miras bırakan Yusuf, 21.03.1989 tarihli vasiyetnamesiyle; “oğlu Ercüment’i kendisini öldürmeye teşebbüs ettiğinden ve eşinin kardeşi Cavit’i öldürdüğünden ve bu hususun Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1988/16 esas, 1988/53 karar sayılı kararıyla sübuta ermiş bulunduğundan bahisle, mirasından ıskat ettiğini bildirmiş, aynı tasarrufunda, Ercüment’in fürularının da terekeden mahfuz hisse talep edemeyeceklerini … ” beyan etmiş, 15.02.2007 tarihinde vefat etmiştir. Davacı Hafize, ıskat edilen Ercüment’in çocuğu, miras bırakan Yusuf’un torunudur.

Miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. Mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölümü tarihine göre belirlenir. Türk Medeni Kanunu’nun 510/1. maddesi uyarınca ancak “saklı paylı mirasçılar” mirasçılıktan çıkarılabilir. Miras bırakanın ölümü tarihinde oğlu Ercüment sağ olduğuna göre, Hafize’nin mirasın açıldığı tarihte saklı paylı mirasçılığı söz konusu değildir. Dolayısıyla vasiyetnamede yer alan “Ercüment’in fürularına” ilişkin tasarruf Hafize bakımından geçerli değildir. O halde, Hafize ile ilgili tasarruf yönünden davanın kabulüne, vasiyetnamenin “Ercüment’in fürularına” ilişkin bölümünün iptaline karar verilmesi gerekirken, onun yönünden de ret hükmü kurulması doğru bulunmamıştır.”[2]

Mirastan cezai çıkarma sebeplerinden birincisi, saklı paylı mirasçının miras bırakana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Belirtmek gerekir ki, mirasçının suça hem asli hem de feri iştiraki mirasçılıktan çıkarmaya imkân sağlamaktadır Ayrıca, saklı paylı mirasçı hakkında suça ilişkin bir kovuşturma yapılmaması, af çıkması veya suçun zamanaşımına uğraması hallerinde de miras bırakanın mirastan çıkarma tasarrufunda bulunması mümkündür. Yargıtay suçun teşebbüs halinde kalmasını da mirastan çıkarma sebebi olarak görmektedir. Konuya ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin, 26.11.2013 Tarihli, 2013/15148 Esas No’lu ve 2013/16683 Karar No’lu Kararı şu ifadelere yer vermektedir;

“…Mirasçının murisine ve onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesidir. Bu suçun tamamlanması şart olmadığı gibi bu konuda bir mahkûmiyet kararı bulunması da koşul değildir. Aftan ve zamanaşımından yararlanılmasının da önemi yoktur…”[3]

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.02.2013 Tarihli, 2013/1958 Esas No’lu ve 2013/4369 Karar No’lu Kararı;

“…Mirasbırakan vasiyetnamesinde; mirasçılığından çıkardığı kızının (Tülay), kendisine ve diğer aile bireylerine yönelik hakaret ile namus ve şerefine yönelik ağır suçlamalarda bulunduğunu belirterek, davacıyı mirasçılıktan çıkardığını açıklamıştır. Miras bırakanın çıkarma sebebi olarak gösterdiği bu olaylar, gerçek olduğu takdirde, mirasçılıktan çıkarmayı haklı kılacak ağırlıktadır. Davalılar, delil olarak gösterdikleri ceza dosyası ve tanık beyanlarıyla; çıkarma sebebi olarak gösterilen bu olayların gerçekliğini kanıtlamıştır (TMK.md.512/2). Bu durumda, mirasçılıktan çıkarma işleminin iptaline ilişkin davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetsiz olmuş, bozmayı gerektirmiştir…”[4]

Mirasçılıktan cezai çıkarma sebeplerinden ikincisi, mirasçının aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde ihlal etmesidir. Kanun’da aile hukukundan doğan yükümlülüklerin neler olduğu sayılmamıştır. Ancak, öğretide; nafaka yükümlülüklerinin, ana-baba ve çocuklar arasındaki ödevlerin ve eşler arasındaki sadakat yükümlülüğünün önemli ölçüde ihlal edilmesi halleri mirasçılıktan cezai çıkarma sebebini haklı kılan haller olarak zikredilmektedir.[5] Yargıtay; bir torunun, kendisine müdahalenin önlenmesi davası açan eski Dışişleri Bakanı dedesi hakkında yargılama sırasında akli melekelerini yitirmiş olduğu iddiasında bulunması ve bu iddianın basına yansımasını mirasçılıktan cezai çıkarma sebebi olarak kabul etmiştir. Konuya ilişkin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 30.03.1976 Tarihli, 1976/2467 Esas No’lu ve 1976/2802 Karar No’lu Kararı şöyledir;

“…Olayda, mirastan ıskat tasarrufunda bulunan kişi, uzun yıllar bakan olarak Türkiye’nin dış politikasını yönetmiş, … bir kişidir. Bu nitelikteki kimseler hakkında her çeşit haber ve davranış, kamuoyunda yankı uyandırır… Vasiyet eden, sağlığında torunu hakkında (müdahalenin önlenmesi) için dava açmış, yargılama sırasında davalı, davacının fizik yapısına sataştıktan sonra, irade bozukluğu içinde olduğunu ileri sürerek tıbbi müşahade altına alınmasını, ehliyetinin tespit edilmesini istemiştir. İlk bakışta usul hukuku açısından bu iddiada yadırganacak bir yön bulunmadığı söylenebilir. Oysa, işin derinliğine inilirse, hiç de uygun bir savunma olmadığı ortaya çıkar. Şöyle ki: İstek yerinde bulunursa davacı, artık duruşmalara katılamayacak, onu, vasisi temsil edecek. İstek kabul edilmezse, davacı doğrudan doğruya veya vekili aracılığı ile davasını yürütecektir. Duruşmada ister kanun, isterse akdi temsilci bulunsun, hakkın ve savunmanın özü değişmez. Öyle ise, davacının vesayet altına alınmasını sağlamak davalıya bir yarar temin etmez. Hal böyle olunca, bu tür bir iddia dürüstlük ilkesi ile bağdaşamaz. Görülüyor ki sırf usul yönünden bu davranış hakkın kötüye kullanılması niteliği taşımaktadır…o, dedesinin ehliyetsizliğini ileri sürerek muayeneye sevkine yol açmış, bunun çevrede yayılması ve basına yansıması suretiyle de toplum içindeki yeri sarsılmış, hakkındaki değer yargıları bir ölçüde zedelenmiş, gururu kırılmış, ömrünün tükendiği bir dönemde kendisinden özen beklediği kişi eliyle aşırı derecede incitilmiş, böylece haklı bir hayal ve gönül kırgınlığına düşmüştür. Uzun yıllardan beri onu arayıp sormadığı yetmiyormuş gibi, normal insan ilişkilerinin gerektirdiği ilgiyi göstermek şöyle dursun, hastalığı sırasında bile sormak gereğini duymamış olan bir torun, dedesine karşı kanunî, ahlaki görevini yapmış sayılamaz. Bu tutum ölüm gününe kadar inatla sürdürülmüş, sırf üzüntü vermek için «hatıra değeri» taşıyan eşyasını alıkoymuş ve vermekten kaçınmış, hiçbir bakımdan miras bırakanına manevî destek olmamış, yersiz davranışları ile ona ızdırap vermek yolunu seçmiştir. Açıklanan eylemler mirastan ıskat için yeterlidir.”[6]


[1] Kartal, D. B. (2022). Yargıtay Kararları Işığında Mirasçılıktan Çıkarmanın Geçerlilik Şartları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 30(2), s. 607.

[2] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 02.07.2009 Tarihli, 2008/3734 Esas No’lu ve 2009/13172 Karar Sayılı Kararı.

[3] Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin, 26.11.2013 Tarihli, 2013/15148 Esas No’lu ve 2013/16683 Karar No’lu Kararı.

[4] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 21.02.2013 Tarihli, 2013/1958 Esas No’lu ve 2013/4369 Karar No’lu Kararı.

[5] Kartal, D. B. (2022). Yargıtay Kararları Işığında Mirasçılıktan Çıkarmanın Geçerlilik Şartları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 30(2), s. 614.

[6] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin, 30.03.1976 Tarihli, 1976/2467 Esas No’lu ve 1976/2802 Karar No’lu Kararı.