
Evlat edinme ilişkisinin sonuçlarından olan miras ilişkisi hususiyet arz eder. Türk Hukukunda evlat edinme ilişkisinde tek yönlü mirasçılık kabul edilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 500. maddesine göre; evlat edinilen ve alt soyu evlat edinenin yasal mirasçısıdır.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, Tarih: 11.01.2016, Esas No: 2015/5616, Karar No: 2016/52;
“(…) Davacı, muris …’ün evlatlığı olan …’ün çocuğudur. Muris … 18.3.1986 tarihinde, evlatlığı olan … ise 16.8.1974 tarihinde yani muristen önce vefat etmiştir. TMK’nın 500. maddesi gereğince; evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan hısımı gibi mirasçı olacağından evlatlığın daha önce vefat etmiş olması onun altsoyunun evlat edinenin mirasçısı olmasına engel teşkil etmez. Bu sebeple muris …’ün yasal mirasçısı konumunda bulunan …’ün davacı sıfatı bulunduğu gözetilerek davanın esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir (…)”[1]
Diğer yandan, evlatlığın ve altsoyunun mirasçılığından bahsedebilmek için evlat edinen ile evlat edinilen arasında miras bırakanın vefatından önce kurulmuş bir evlatlık ilişkisinin olması gerekir. Bu çerçevede; evlat edinenin, evlat edinme başvurusunu yapmasından sonra; ancak mahkeme tarafından evlat edinme kararı verilmeden önce vefat etmesi durumunda evlatlığın mirasçılığının söz konusu olup olamayacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 315. maddesinin 2. fıkrası açıkça evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinenin ölümünün, diğer koşulların bu durumdan etkilenmemesi koşulu ile, evlat edinmeye engel olmayacağını hüküm altına almaktadır. Yargıtay kararlarında, dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi durumunda davada taraf ehliyetinin son bulacağı, mirasçıların sadece kendi malvarlıklarını etkileyen bir dava konusu mevcut ise davaya devam edebilecekleri belirtilmektedir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Tarih: 26.01.2012, Esas No:2010/16038 Karar No: 2012/1473;
“Davacılar evli olup, ergin kişiyi birlikte evlat edinme talebinde bulunmuşlar, 20.05.2010 tarihli oturumda davacıların her ikisi de dinlenmiş, davacılardan S. bu tarihten sonra 24.05.2010 tarihinde ölmüştür. Evlat edinme başvurusundan sonra evlat edinenin ölümü veya ayırt etme gücünü kaybetmesi, diğer koşullar bundan etkilenmediği takdirde evlat edinmeye engel olmaz (TMK. md. 315/2). Bu sebeple evlat edinme başvurusunda bulunanın dava sırasında ölmüş olması, davayı konusuz hale getirmez. Böyle bir durumda ölümle, kişinin taraf ve dava ehliyeti sona erdiğinden mirasçılarının davaya dahil edilerek davanın görülmesi gerekir (6100 s. HMK.md.55) … Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.”[2]
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Tarih: 09.01.2017, Esas No: 2015/615598, Karar No: 2017/58;
“(…) Dava devam ederken taraflardan birisinin ölmesi durumunda, ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur. Bu nedenle, davaya ölen kişi tarafından devam edilmesi mümkün değildir. Somut olayda olduğu gibi, yalnız öleni değil mirasçıları da ilgilendiren, mirasçıların malvarlığı haklarını etkileyen davalar, tarafın ölümü ile konusuz kalmaz (…)”[3]
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Tarih: 15.04.2004, Esas No: 2004/3755 Karar No: 2004/4800;
“Somut olayda muris Mustafa G. 19.6.1993 tarihinde, evlat edinen İbrahim ise muristen önce 22.11.1971’de ölmüştür. Bu durum nazara alınmadan İbrahim’in evlatlıklarına muris Mustafa’nın mirasından pay verilmesi doğru olmamıştır.”[4]
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 25.12.1985, Esas No: 1985/10530, Karar No: 1985/10717;
“Medenî Kanun’un 447. maddesine göre evlâtlık, kendisini evlât edinen kimseye nesebî sahih füruu gibi mirasçı olur. Davacı Ahmet, Fatma’nın evlâtlığı olduğuna ve Fatma’nın eşi Mehmet kendisinden önce öldüğüne göre evlâtlık Ahmet, Mehmet’in de mirasçısı olur. Yani Mehmet’ten karısına intikal eden miras, kadının da ölmesi ile evlâtlığına geçer. Öyle ise davacının mirasçılığının kabulü ile sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın reddi Usul ve Kanun’a aykırıdır.”[5]
Diğer yandan, Türk hukukunda evlatlığın mirasçılığı “çifte mirasçılık olarak kabul edilmektedir. Daha açık bir ifade ile; evlatlığın, kendisini evlat edinenlere birinci zümreden saklı paylı mirasçı olmasının yanı sıra; kendi biyolojik ailesine de mirasçılığı devam etmektedir. Bu durum Kanun’un 500. maddesinde “Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder” şeklindeki hükümle sabittir. Ancak uygulamada, evlatlığın çifte mirasçılığının birtakım sorunlara sebebiyet verdiği görülmektedir. Örneğin, evlatlık ilişkisi kurulduktan sonra evlat edinen kişi ile evlatlığı arasında tanıma veya babalık davası sonucu bir soy bağı kurulması halinde veya bir büyükbabanın kendisinden önce vefat etmiş olan çocuğunun çocuğunu evlat edinmesi durumunda evlat edinilenlerin miras paylarının nasıl hesaplanacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. İlk durumda aynı bağ üzerinden ve fakat farklı sıfatlarla (evlatlık ve tanıma/babalık davası sonucu kurulan soy bağı sonucu) mirasçılık söz konusudur. Bu durumda evlatlık tek sıfatla mirasçı olacaktır. İkinci durumda ise birden çok bağ (büyükbaba bağı, vefat eden biyolojik anne/baba bağı) söz konusudur. Bu konuda öğretideki ağırlıklı görüş, evlatlığın bu iki ayrı hatta düşen mirasın toplamına sahip olacağı yönündedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 314. maddesinin 2. fıkrasına göre evlatlık ancak kendisini evlat edinenin mirasçısı olur. Yani, evlatlığın yasal mirasçılığı sınırlıdır. Daha açık bir ifade ile, evlatlık kendisini evlat edinenin hısımlarına halefiyet yolu ile mirasçı olamamaktadır. Örneğin bir kişi evli biri tarafından evlat edinilmiş ise veya evlat edinen kişi daha sonradan evlenmiş ise bu durumda evlatlığın mirasçılığı sadece kendisini evlat edinen açısından söz konusu olur.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 24.09.1992, Esas No: 1992/7853, Karar No: 1992/8458;
“Evlatlık ve furuu, kendisini evlat edinen kimseye, nesebi sahih furuu gibi mirasçı olurlar” ( M.K. 447/1 ). Görüldüğü gibi evlatlık ve furuu yalnızca evlat edinen kimseye mirasçıdırlar. Bunlar; Medeni Kanun’un 439/3. maddede açıkca yazıldığı üzere evlat edinenin çocuğu değil, evlatlığı olduklarından burada gösterilen halefiyetten yararlanamazlar. Yargıtay’ın istikrar kazanan görüşü de bu yöndedir (Y.2.H.D.nin 8.5.1951 günlü, 1935/3560 sayılı ve 2.6.1971 günlü, 3539-3588 sayılı kararları). Murisin kardeşi Mustafanın evlatlığı, Fatmanın mirasçı olamıyacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” [6]
Daha önce de ifade edildiği üzere, hukukumuzda evlatlık ilişkisinde tek yönlü mirasçılık kabul edilmektedir. Nitekim, bu husus Kanun’un 500. maddesinde yer alan “Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar” hükmüyle de sabittir. Belirtmek gerekir ki emredici bir kural olduğundan aksinin kararlaştırılması mümkün değildir. Bu durumda evlat edinenin, evlatlığın mirasından yararlanmasını sağlamak için başvurulabilecek tek yol, saklı payı haricinde kalan tereke miktarı üzerinde evlat edinen lehine ölüme bağlı tasarruf işlemi (mirasçı atamak veya vasiyetname ile belirli bir mal bırakmak) yapmasıdır.
[1] Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, Tarih: 11.01.2016, Esas No: 2015/5616, Karar No: 2016/52.
[2] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Tarih: 26.01.2012, Esas No:2010/16038 Karar No: 2012/1473.
[3] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Tarih: 09.01.2017, Esas No: 2015/615598, Karar No: 2017/58.
[4] Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, Tarih: 15.04.2004, Esas No: 2004/3755 Karar No: 2004/4800.
[5] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 25.12.1985, Esas No: 1985/10530, Karar No: 1985/10717.
[6] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Tarih: 24.09.1992, Esas No: 1992/7853, Karar No: 1992/8458.