– Selahattin Bey, öncelikle ülkemiz hakkındaki izlenimlerinizle başlayalım…

– Azerbaycan’ı daha önce birkaç kez ziyaret ettim. Yaklaşık on yıl önce ilk kez geldim. O günden bu yana, özellikle son beş yılda şehircilik, ekonomi ve insanların refahı açısından olumlu değişimlere tanık oldum.

– Hukuki çalışmalarınızın yanı sıra INTİSAD’ın da başkanısınız. Lütfen dernek ve yaptığınız çalışmalar hakkında bilgi veriniz.

– Derneğimiz 2017 yılında İstanbul’da kurulmuş olup şu anda dünyanın 9 ülkesinde temsilciliğimiz bulunmaktadır. Üç ana hedefimiz var: Birincisi, dünya küresel bir şehir haline geliyor ve uluslararası bir ağa ihtiyacımız var. Bu nedenle kendimize uluslararası düzeyde bir dostluk ve ticaret ağı oluşturmayı hedef koyduk; ikincisi, iş adamları temsil ettikleri toplumun lokomotifleridir ve her başarıda mutlaka ülkenin ve halkın payı vardır. Bu nedenle topluma borçluyuz ve kazandıklarımızla borcumuzu ödeyebilmek için hem ülkemizde hem de yurt dışında sosyal projeler hayata geçirmeliyiz. Örnek olarak Türkiye’de geleneksel olarak şehit ve gazi ailelerine iftar yemekleri, Afrika’da gençlere yardım, burs programları vb. düzenliyoruz. gösterilebilir; üçüncüsü de derneğimizi mecazi anlamda iş adamlarından oluşan bir fabrikaya dönüştürmek istedik. Öğrencilik yıllarımda bana tavsiyelerde bulunan, yol gösteren kişiler oldu. Onlar sayesinde mezun olduktan sonra nelerle karşılaşacağımı çok iyi öğrendim. INTİSAD öğrencilere de model olmaya çalışıyor. İş hayatına ve sosyal hayata geçişte sıkıntı yaşamamaları için onlara çalışma ve staj olanağı sağlıyoruz.

– Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz?

– 10 yıl önce Azerbaycan’a ilk geldiğimde manzara çok sıcak olmasına rağmen şimdiki kadar yakın değildi. Yani Karabağ Zaferi ve depremden önce kuzendik, şimdi de kardeşiz. Devlet ve millet olarak en zor günlerde birbirimizin yanında olduk. Şuşa Deklarasyonu’nun imzalanmasının ardından ülkelerimiz arasındaki ticaret hacmi artmaya başladı. Kurtarılan topraklarda ve diğer bölgelerde Türk iş adamlarına birçok fırsat yaratıldı. Ama bu yeterli mi? – Tabii ki değil. Çünkü mevcut potansiyel kat kat fazladır. Yaklaşık 20 milyar dolar olan mevcut ticaret hacmini rahatlıkla 50 milyar dolara çıkarmak mümkün. Azerbaycan ziyaretimizin ana nedenlerinden biri Azerbaycan-Türkiye Yatırım Forumu’na katılımdı. Dernek olarak yakın gelecekte burada birçok projeyi hayata geçirmeyi planlıyoruz. Elbette etkileşim ticaret döngüsünü de artıracaktır. Azerbaycan ve Türkiye stratejik bir bölgede yer aldığı için ülkelerimiz birbirlerine daha geniş ekonomik alana ve yeni pazarlara erişim kapısı rolü oynuyor.

– Zengezur koridorunun ekonomik fırsatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Türkiye ile Azerbaycan arasında kuru bir kanalın varlığı, Edirne’den Çin’e giden direkt yolun yeniden açılması, tarihi İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması anlamına geliyor. Türk devleti son 10 yılda ülke genelinde geniş kapsamlı ulaşım projelerini hayata geçirdi. Zengezur Koridorunun açılması Azerbaycan ve diğer kardeş ülkelere Türkiye üzerinden dünya pazarına girme konusunda yeni fırsatlar verecektir. Aynı zamanda kardeş ülkelerimiz ile Azerbaycan üzerinden rahatlıkla iletişim kurabileceğiz. Yani hep birlikte büyük bir ekonomik, sonra siyasi merkez olacağız. Elbette bu durum bazılarının hoşuna gitmiyor. Ancak birileri beğenmedi ya da istemedi diye duramayız.

– Dünyanın güvenlik mimarisinin yeniden inşa edildiği aşamadayız. Gelecek yeni dünya düzeninde hak ettiğimiz yeri alabilmemiz için güçlü olmamız gerekiyor. Bu açıdan Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesindeki ilişkiler stratejik önem taşımaktadır. Bu ilişkiler nasıl geliştirilebilir?

Devam eden küresel süreçlerin ana aktörleri ne kadar devlet olursa olsun aslında birçok alanda sınırlar çiziliyor. Yani dünyanın bir yerinde yaşanan bir savaş ya da sorun diğer ülkeleri de ciddi şekilde etkiliyor. Bu nedenle iç sorunları hızla çözmemiz, başımızı kaldırmamız, devam eden küresel süreçlerde ne kadar söz sahibi olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Yani dünyayı yönetenler arasındaki yerimizi düşünmeliyiz. Bunun için siyasi, ekonomik, askeri güç ve ideolojik açıdan güvenebileceğimiz güçlü bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. Tüm bunların arka planına karşı TDT bünyesinde ticaret hacmimizi güçlendirmemiz, ortak gümrükler, vergi avantajları, vizesiz seyahat gibi birçok konuyu hayata geçirmemiz gerekiyor. Çeşitli konularda dünyanın kaderinde söz sahibi olmak istiyorsak bunları yapmalıyız.

https://axar.az/news/musahibe/816757.html