
Yargıtay’ın tasarrufun iptali davalarında dava şartı olarak kabul ettiği durumlar davacının davalı borçluda gerçek bir alacağının bulunması, geçerli bir icra takibinin olması ve iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması koşullarıdır. Belirtmek gerekir ki, tasarrufun iptali davaları için İcra ve İflas Kanunu’nun 277. maddesinde yer alan aciz belgesi de kanunla öngörülmüş bir dava şartıdır. Ancak bu yazıdaki inceleme Yargıtay tarafından kabul edilen özel dava şartları ile sınırlı tutulmuştur.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 20.05.2009 Karar No: 2951/3395;
“Dava, İİK’nun 277. ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu tür davaların dinlenebilmesi için davacının davalı borçluda gerçek bir alacağının bulunması, borçlu hakkında yapılan bir icra takibinin kesinleşmiş olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış bir aciz belgesinin bulunması gerekli olup bu şartların varlığı mahkemece re’sen değerlendirilmelidir.”[1]
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 03.11.2011, Karar No: 2228/10229;
“Dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkindir. Tasarrufun iptali davasının ön şartı borçlu davalı hakkında yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması, davacı tarafından borçlunun aciz halini gösterir aciz belgesi ibraz edilmesi ve borcun tasarruf tarihin önce doğmuş olması gerekir.”[2]
Söz konusu Yargıtay kararları uyarınca tasarrufun iptali davalarında Yargıtay’ın kabul ettiği dava şartlarından ilki alacaklı tarafından borçlu hakkında davadan önce başlatılmış icra takibinin davadan önce veya sonra kesinleşmiş olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, Yargıtay tarafından kabul edilen takibin kesinleşmiş olması şartı esasında İcra ve İflas Kanunu’nun 277. maddesinde düzenlenen aciz belgesi şartı ile ilgilidir. Daha açık bir ifade ile, tasarrufun iptali davası açılabilmesi için alacaklının elinde kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerekmektedir. Alacaklıya kesin veya geçici aciz belgesi verilebilmesi için ise alacaklının haciz yoluyla takip yapmış olması ve bu takibin de kesinleşmiş olması gerekir. Dolayısıyla ihtiyati haciz veya geçici haciz esnasında tutulan haciz tutanaklarının geçici aciz belgesinin yerine geçebilmesi için ihtiyati veya geçici haciz kesin hacze çevrilmiş olmalıdır. Aksi takdirde tutulan tutanaklar geçici aciz belgesi hükmünde olmayacağından tasarrufun iptali davası açma hakkı da söz konusu olamayacaktır. Nitekim Yargıtay ihtiyati haciz sırasında haczi kabil mal olmadığına ilişkin tutulan tutanaklarla tasarrufun iptali davası açılamayacağı görüşündedir. Keza Yargıtay, icra takibinin geri bırakılması üzerine açılan tasarrufun iptali davasının dava şartı eksikliğinden reddine karar vermiştir.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi. Tarih: 21.4.2008, Karar No: 2007/ /2050;
“Tasarrufun iptali davalarında kesinleşmiş geçerli bir takibin bulunması ve davanın takibe dayanılarak açılması dava şartıdır. Somut olayda icra takibinin tetkik merci tarafından geri bırakılması kararı üzerine artık icra takibinin geçerliliği kalmamıştır.”[3]
Öte yandan, kural olarak iptal davasına bakan mahkeme, davacının alacağının mevcut olup olmadığını inceleyememekte ise de Yargıtay tasarrufun iptali davalarında, bu davanın dinlenebilmesi için davacı alacaklının gerçekten alacaklı olması koşulunu da aramaktadır.
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 06.06.2013, Karar No: 3904/8424;
“Dava, İ.İ.K.nın 277 vd. maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Bu davaların görülebilirlik şartlarından birisi alacağın varlığı, diğer bir anlatımla tasarrufta bulunan kişinin borçlu olmasıdır. Eğer gerçek bir borç yoksa alacak da söz konusu olamayacağından iptal davasının dinlenmesi mümkün olmayacaktır. Bu tür davalarda davalılar, alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilirler. Somut olayda davalılar alacaklı davacının alacağının gerçek olmadığını, senetlerin sahte olduğunu, bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını savunmuşlardır. Dosya içeriğinden davacı alacaklının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında senet yağması, örgüt kurmak, tefecilik yapmak suçlarından dava açıldığı davanın derdest bulunduğu, bir sureti dosyada bulunan Adli Tıp raporuna göre de senetlerin dava dışı C. Ş. eli ürünü olduğu bildirilmiştir. Bu durumda, mahkemece davacı alacaklıyla dava dışı kişiler hakkında ağır ceza mahkemesinde devam eden davanın sonucunun beklenilmesi, davacının alacağının gerçek olup olmadığının belirlenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmesi doğru bulunmamıştır.”[4]
Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, Tarih: 19.09.2011, Karar No: 1539/7809;
“Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğması dava önkoşulu olup mahkemece res’en araştırılmalıdır. Dava koşulu gerçekleşmediği takdirde işin esası hakkında hüküm kurulamaz.”[5]
Yargıtay’a göre, iptal davasına konu tasarrufun iptal edilebilmesi için gerekli bir diğer özel dava şartı, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılması hususudur. Diğer bir deyiş ile, tasarrufun iptali davası açılabilmesi için alacağın iptal konusu tasarruftan önce doğmuş olması gerekmektedir.
Yargıtay 15.Hukuk Dairesi, Tarih: 12.09.2005, Karar No: 1960/4597;
“Tasarrufun iptaline karar verilmesi için borcun, tasarruf tarihinden önce doğmuş olması şarttır. Yasanın gerekçesinde, bir hukuki işlemde bulunulurken o tarihte borçlunun mevcut mali durumunun gözetildiği, bu nedenle işlemden önce yapılmış tasarrufların iptal edilemeyeceği görüşlerine yer verilmiştir. Dairemizce de borcun doğduğu tarihten evvelki tasarrufların iptale tabi olmadığı istikrarlı biçimde kabul edilmektedir. Somut olayda davacı tarafından borç ilişkisinin çekin keşide tarihinden önce oluştuğu ispat edilememiş, mahkemece bu durum tespit edilmiş olmasına rağmen davanın reddi yerine tasarruf işleminin karı-koca arasında yapılmış olması nedeniyle davanın kabulü doğru olmadığından bozmayı gerektirmiştir.”[6]
Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 03.10.2013, Karar No: 12821/13236;
“Böylece davacının alacağı dava dışı banka ile 2002 yılında imzalanan kredi sözleşmesi ile doğmuş olup bu tarihten sonraki borçlu tasarrufları için iptal davası açılması mümkündür. Bu durumda mahkemece borcun tasarruf tarihinden önce doğmuş olduğunun kabulüyle işin esasına girerek tarafların delillerinin toplanması ondan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar vermesi gerekirken yazılı olduğu üzere davacının davasının reddine karar vermesi doğru bulunmamıştır.”[7]
[1] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 20.05.2009 Karar No: 2951/3395.
[2] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 03.11.2011, Karar No: 2228/10229.
[3] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi. Tarih: 21.4.2008, Karar No: 2007/ /2050.
[4]Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 06.06.2013, Karar No: 3904/8424.
[5] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi, Tarih: 19.09.2011, Karar No: 1539/7809.
[6] Yargıtay 15.Hukuk Dairesi, Tarih: 12.09.2005, Karar No: 1960/4597.
[7] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, Tarih: 03.10.2013, Karar No: 12821/13236.
