Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumlulukları

Türk Ticaret Kanunu’nun 549. ile 552. maddeleri arasında kuruluş öncesi sorumluluğa ilişkin dört duruma yer verilmektedir. Kanun’da geçen ilk hukuki sorumluluk hali belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması halidir. Buna göre, şirketin kuruluşu, sermayesinin artırılması ve azaltılması ile birleşme, bölünme, tür değiştirme ve menkul kıymet çıkarma gibi işlemlerle ilgili belgelerin, izahnamelerin, taahhütlerin, beyanların ve garantilerin yanlış, hileli, sahte, gerçeğe aykırı olmasından, gerçeğin saklanmış bulunmasından ve diğer kanuna aykırılıklardan doğan zararlardan, belgeleri düzenleyenler veya beyanları yapanlar ile kusurlarının varlığı hâlinde bunlara katılanlar sorumludur.

İkinci hal, sermaye hakkında yanlış beyanlar ve ödeme yetersizliğinin bilinmesidir. Bu durumda, sermaye tamamıyla taahhüt olunmamış veya karşılığı kanun veya esas sözleşme hükümleri gereğince ödenmemesine rağmen taahhüt edilmiş veya ödenmiş gibi gösterenler ile kusurlu olmaları şartıyla, şirket yetkilileri, bu payları üstlenmiş kabul edilirler ve payların karşılıkları ile zararı faiziyle birlikte müteselsilen öderler. Ayrıca, sermaye taahhüdünde bulunanların ödeme yeterliliğinin bulunmadığını bilen ve buna onay verenler, söz konusu borcun ödenmemesinden doğan zarardan sorumludurlar.

Hukuki sorumluluğa yol açan hallerden üçüncüsü ayın veya devralınacak işletmelerin değerlemesinde yapılacak yolsuzluktur. Söz konusu yolsuzluk hali iki biçimde karşımıza çıkabilmektedir. Bunlardan ilki, şirketin dışa karşı yanılgı yaratmasıdır. Örneğin ayın ve devralınacak işletmenin değerinin fazla gösterilmesi halinde şirketle işlem yapacak kişiler şirket sermayesi ile ilgili yanılacaklardır. İkincisi, şirketin içeri karşı yanılgıya yol açması durumudur. Bu durumda fazla değer biçilen ayın veya işletme sahibi, şirkette haksız olarak fazla paya sahip olmaktadır.

Sorumluluğa yol açan dördüncü hal, izinsiz şekilde halktan para toplamaktır Kanuna göre, Sermaye Piyasası Kanunu saklı kalmak kaydıyla, şirket kurmak veya sermaye artırmak amacıyla halka çağrıda bulunarak para toplanması yasaktır.

Ayrıca, Kanun, kuruluştan önce veya kuruluştan sonra kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin ve tasfiye memurlarının sorumluluğuna başvurmaya imkân tanımaktadır. Kanun’un 553. maddesine göre bu kişiler şirkete, pay sahiplerine, ya da şirket alacaklarına karşı vermiş oldukları zararlardan dolayı sorumludurlar. Ancak sorumluluğun doğabilmesi için sorumluluğu oluşturan eylemin o kişinin kontrolü içinde olması gerekmektedir. Eğer sorumluluk doğuran olay o kimsenin kontrolü dışında kalıyorsa kişinin gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilmek kayıt ve şartıyla olsa dahi kişi sorumlu tutulamaz. Bu düzenleme ile yönetim kurulu üyelerinin gözetim ve özen yükümlülüğüne bir sınırlama getirilmektedir.

Yönetim kurulunun kanundan doğan ya da esas sözleşmeden kaynaklanan devir yetkisini kullanarak, görev ve yetkilerini devretmesi halinde ise sorumluluk görev ve yetkiyi devralan kişilere ait olmaktadır. Bu durumda eski yönetim kurulunun sorumluluğu yalnızca “seçimde makul derecede özen göstermek” ile sınırlı olacaktır.

Şirketin uğradığı zararın tazmini için açılacak davada davacı Kanun’un 555/1. maddesine göre bir şirket veya herhangi bir pay sahibi olmalıdır. Eğer dava pay sahibi tarafından açılıyorsa pay sahibi, aynı madde gereğince davada hükmedilecek tazminatın şirkete ödenmesini talep etmelidir. Ayrıca dava açma hakkı şirketin iflas halinde olması durumunda alacaklara ve iflas idaresine de tanınmıştır. İflas aşamasında açılan davada eğer iflas alacaklıları davayı açmışsa hükmedilecek tazminat öncelikle davayı açan davalılara tahsis olunacaktır. Ancak söz konusu davada pay sahipleri de davacı olarak yer almışsa elde edilen tazminat iflas alacaklısından sonra pay sahiplerine ödenir. Geriye bir şey kalırsa iflas masasına verilir.

Zarar birden çok kişinin fiilinden kaynaklanmakta ise davacı davasını madde 557/1’e göre her bir failin kusuruna ve durumun gereklerine göre ödemesi gerekli tazminat miktarını esas alarak açabileceği gibi, madde 557/2’den yararlanarak tümüne zararın tamamı için dava açabilir. Bu durumda her bir davalının tazminat borcunun ne olduğunun takdiri hâkimin hükmüne bırakılmıştır. Hâkim 557/3’e göre sorumlular arasındaki sorumluluk oranını saptayarak hükmü kuracaktır. Belirtmek gerekir ki, buradaki sorumluluk kusur sorumluluğudur.

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/13402; Karar No: 2014/16034;

“Somut olayda, davacı 30/06/2003’te yönetim kurulu üyesi seçilmiştir. Davacının 01/07/2008 tarihinden önceki döneme ait borçlarda temsil ve imza yetkisine sahip üye veya şirketin yönetiminde parasal konularda yetkili genel müdür, finansman veya muhasebe müdürü gibi üst düzeyde sorumluluk taşıyan temsil ve ilzama yetkili bir kişi olup olmadığı araştırılmalıdır. 01.07.2008’den sonraki döneme ait borçlarda ise davacının Anonim Şirketin yönetim kurulu üyesi olması borçlardan sorumluluğu gerektirdiğinden üst düzey yöneticiler ancak haklı bir sebebin ispatı halinde sorumluluktan kurtulabilir. Bu konuda ise ispat yükü davacıdadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”[2]

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/18714, Karar No: 2014/14834;

“Türk Ticaret Kanunu’nun 317. maddesi uyarınca; bir anonim şirketin idare ve yönetimi aynı zamanda karar organı olarak, yetkili idare meclisince yerine getirilmektedir. Her iki hükmün birlikte değerlendirilmesi durumunda; anonim şirket yönünden primlerin ödenmesinde, sorumlu üst düzey yöneticiden söz edebilmek için bu kimsenin yönetim kurulunda başkan veya başkan yardımcısı gibi unvan taşıması ve imza yetkisine sahip üye olması veya şirketin yönetiminde parasal konularda yetkili genel müdür, finansman veya muhasebe müdürü gibi üst düzeyde sorumluluk taşıyan görevli olması gerekir. Bunun dışında kalan ve şirketin idare veya mali işlerinde doğrudan söz sahibi veya yetkili olmayan, karar organında yer almayan kişilerin işveren ile birlikte müşterek sorumluluğu düşünülemez. Şirkette görevli bir kimsenin belli konularda imza sahibi olması da bu zorunluluğu ortadan kaldırmaz.”[3]

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/5001, Karar No: 2022/8545;

“Asıl dava ve birleşen davalar, anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin ve muhasebecinin sorumluluğuna ilişkindir.

1-Kural olarak yönetim kurulu üyeleri şirket adına yaptıkları işlemlerden dolayı kişisel olarak sorumlu tutulamazlarsa da TTK 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklarına karşı kusursuz olduklarını ispat edemedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsil sorumlu olurlar. Yani yönetim kurulu üyelerinin görevlerini ifaları sırasında bir zarar oluşmuşsa, bu zararın üyelerin kusurlu eylemi sonucunda meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş, kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesini kabul etmiştirNitekim TTK’nın 338. maddesinde, yönetim kurulu üyelerinin kusur ve sorumluluklarının bulunmadığını ispat edemedikleri takdirde zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Yine TTK’nın 337. maddesinde, yeni seçilen veya tayin olunan yönetim kurulu üyelerinin, seleflerinin belli olan yolsuz muamelelerini murakıplara bildirmeğe mecbur oldukları, aksi halde seleflerinin sorumluluklarına iştirak edecekleri belirtilmiştir. Denetim kurulu üyelerinin de kusursuz oldukları ispat etmedikçe zarardan sorumlu bulundukları, TTK’nun 359. maddesinde düzenlenmiştir. Anonim şirketin ekonomik olmayan bir amaç ile kurulması mümkün değildir. Anonim şirketin amacının ekonomik olması, şirketin ortakları lehine ekonomik bir yararın hedeflenmesini zorunlu kılar.

Bunun yanında genel yönetim giderleri olarak muhasebeleştirilen kayıtların bağış, yemek yardımı gibi 3. kişilere yapılmış olan ve yine şirketin ekonomik amacıyla bağdaşmayacağından, aşırı nitelikteki bu nevi giderlerde şirket zararını oluşturur. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olup olmayacağı ve sorumlu ise miktarının belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan davaların erken açıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış bozmayı gerektirmiştir.”[4]


[1] Bu çalışmada şu eserden yararlanılmıştır: Dedeağaç, E., & Sapan, O. (2013). Anonim şirketlerde yönetim kurulu ve sorumluluğu. Ankara Barosu Dergisi.

[2] Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/13402; Karar No: 2014/16034.

[3] Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, Esas No: 2013/18714, Karar No: 2014/14834.

[4] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Esas No: 2021/5001, Karar No: 2022/8545.