İcracı sanatçı, fikrî emeği ile bir eseri yorumlamak suretiyle, eserin halk kitlelerine ulaşmasında aracılık eden kimsedir. İcracı sanatçı, genellikle başkasına ait olan bir eseri icra etmekte ise de icracı sanatçının kendisine ait bir eseri icra etmesine herhangi bir engel yoktur. Eser Sahibinin Haklarına Komşu Haklar Yönetmeliği 4. Maddesinin b fıkrasında, icracı sanatçı kavramının “sanat eserleri ile folklor eserlerini düzgün biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden oyucuları, ses sanatçılarını, müzisyenleri ve dansçıları vb. diğer kişileri” ifade ettiği belirtilmiştir.

 İcracı sanatçı sıfatını sadece gerçek kişiler taşıyabilir. Bir tüzel kişinin, fikrî emeğini ortaya koymak suretiyle, sanatçı kişiliğini ve kabiliyetini yansıtan bir yorumda bulunmasından söz edilemez. Bu nedenle, tüzel kişilerin icracı sanatçı olarak nitelendirilebilmesi mümkün değildir. Diğer yandan ancak sanat faaliyeti gösteren gerçek kişiler icracı sanatçıyı koruyan hükümlerden yararlanabilirler. İcracı sanatçı kavramının kapsamına, eseri doğrudan doğruya icra eden, yani çalan, söyleyen, oynayan kimselerin yanı sıra, eserin icrasına sanat katkılarıyla yön veren şef, rejisör ve yönetmenler de dâhildir. Ayrıca bir kimsenin icracı sanatçıyı koruyan hükümlerden yararlanabilmesi için eser sayılan bir fikrî ürünün icrası söz konusu olmalıdır. Eser yoksa icradan ve icracı sanatçıdan söz edilmesi mümkün değildir. Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu m. 80/1’de ifade edildiği üzere, bir eseri icra eden kişinin, icracı sanatçıyı koruyan hükümlerden yararlanabilmesi için özün bir icrada bulunması gerekmektedir. İcrada özgünlük, eserin yorumu ile ortaya çıkmaktadır. Özgünlük, icrada icracı sanatçının şahsî ve sanat kabiliyetinin yer alması ve icranın bu niteliği dolayısıyla diğer icralardan ayrılması anlamını taşımaktadır. Son olarak, Bir kimsenin, icracı sanatçı olarak korunabilmesi için icranın üçüncü kişiler için yapılmış olması gerekmektedir. İcracı sanatçı sıfatıyla hukukî korumadan yararlanabilmek için icranın canlı ve hazır bulunan kimselere yönelik olması veya belirli sayıda kişinin huzurunda gerçekleştirilmesi gerekli değildir. Zira Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 80’de doğrudan icranın yanı sıra, dolaylı icranın da hukukî korumadan yararlanacağı belirtilmiştir. Bu sebeple, kayıt veya televizyon stüdyosunda bir eserin icrası, icracı sanatçı sıfatının kazanılması için yeterlidir.

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 80’de, eser sahibinin manevî ve malî haklarına zarar vermemek kaydıyla ve eser sahibinin izniyle bir eseri özgün bir biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden sanatçıların bağlantılı hak sahibi oldukları hükme bağlanmıştır. Bu nedenle, bir kimsenin icracı sanatçıya tanınan haklardan yararlanabilmesi için eser sahibinden izin almış olması gerekmektedir. Kanun’da icracı sanatçının, eser sahibinden alması gereken iznin hukukî niteliğine ve kapsamına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 80’de “eser sahibinin izniyle bir eseri özgün bir biçimde yorumlayan, tanıtan, anlatan, söyleyen, çalan ve çeşitli biçimlerde icra eden” ifadesi yer almaktadır. Bu hüküm icracı sanatçının icrası üzerinde tanınan bağlantılı haklara sahip olabilmesi için eser sahibinin izni ile icrayı gerçekleştirmiş olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, aynı maddede eser sahibinin malî ve manevî haklarına zarar vermeme ilkesi mevcuttur. Bu sebeple gerek eserin icrasının gerçekleştirilmesi gerekse icranın tespiti ve ticarete konulması için eser sahibinin izni gereklidir.

Eser sahibinden izin almak suretiyle eseri icra eden kimse, icracı sanatçı olarak korunabilmenin şartlarını da taşıyor ise, kanun hükmü gereği icrası üzerinde mutlak nitelikteki bağlantılı haklara sahip olur. Böyle bir halde, söz konusu bağlantılı haklara ilişkin izin verme veya yasaklama yetkisi münhasıran icracı sanatçıya aittir. İcracı sanatçının icrası üzerinde bağlantılı hak sahibi olması, eser sahibinin eseri üzerindeki haklarının son bulması veya eser sahibinin malî veya manevî haklarının sınırlandırılması anlamına gelmez; aksine eser sahibinin eseri üzerindeki hakları varlığını devam ettirir. Bu sebeple, icracı sanatçı kanun uyarınca kendisine tanınan malî ve manevî haklardan, eser sahibinin haklarına zarar vermeyecek biçimde yararlanır. Ancak bu yararlanma icranın amacıyla sınırlı ve iznin amacına uygun olmalıdır.

İcracı sanatçıya verilen iznin kapsamının belirlenmesinde Kanun’un m. 52 hükmü kıyas yoluyla uygulanmaktadır. Anılan maddede, malî haklara ilişkin sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi gerektiği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu sebeple, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan “tüm malî haklarımı devrettim” ya da “çoğaltma vs. haklarımı devrettim” şeklindeki ifadelerin hukuken geçerli sayılması mümkün değildir.

Diğer yandan, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 80/1-A uyarınca, icracı sanatçıya icrası üzerinde, mutlak nitelikte malî ve manevî haklar tanınmıştır. Söz konusu haklar, anılan maddede sayılanlarla sınırlıdır.

İcracı Sanatçının Manevi Hakları

  • İcranın Sahibi Olarak Tanıtılmayı Talep Hakkı
  • İcrasının İtibarını Zedeleyecek Şekilde Değiştirilmesini Yasaklama Hakkı

İcracı Sanatçıların Mali Hakları

  • Tespit Hakkı
  • Çoğaltma Hakkı
  • Yayma Hakkı
  • Temsil Hakkı
  • Kamuya (Umuma) İletim Hakkı

İcradan doğan malî hakların sahibi kural olarak icracı sanatçıdır. Bu itibarla, icradan doğan malî haklara ilişkin olarak izin verme yetkisi de kural olarak icracı sanatçıya aittir. İcracı sanatçının ölümü halinde icradan doğan malî haklar mirasçılarına geçeceğinden, malî haklara ilişkin olarak izin verme konusunda yetki mirasçılardadır. İcracı sanatçı malî hakkını devretmiş ise, devre konu malî hakka ilişkin olarak izin verme yetkisi malî hakkı devralana aittir. Bununla birlikte, malî hakkın kullanım yetkisi devredilmiş yani lisans verilmiş ise, söz konusu hakka ilişkin izin verme yetkisi lisans alana aittir.

Kanun’un m. 80/1-A b. (5)’de, icracı sanatçıların malî haklarını, uygun bir bedel karşılığında sözleşme ile yapımcıya devredebilecekleri hükme bağlanmıştır. Bununla birlikte, anılan hükmün icracı sanatçıların malî haklarını sadece yapımcılara devredilebilecekleri yönünde anlaşılması doğru değildir. İcracı sanatçılar, icralarının geniş halk kitlelerine yayılmasını sağlamak ve malî kazanç elde etmek amacıyla icralarını genellikle yapımcılara devretmektedirler. Bununa karşılık, söz konusu hakların meslek birliklerine veya üçüncü kişilere devredilmesine herhangi bir engel bulunmamaktadır. Kanun’un 48. maddesi uyarınca eser sahibi veya mirasçıları kendilerine kanunen tanınan malî hakları süre, yer ve muhteva itibariyle mahdut veya gayrimahdut, karşılıklı veya karşılıksız olarak başkalarına devredebilirler. Ancak malî haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır. Diğer yandan, mali hakların miras yolu ile intikali ve mali haklar üzerinde ölüme bağlı tasarruflar yapılması da mümkündür.

Kanun’un 48/2. maddesinde, eser sahibi veya mirasçılarının malî hakların sadece kullanım yetkisini de devredebilecekleri hükme bağlanmıştır. Bu durumda malî hakkın özü lisans verenin malvarlığında kalmaktadır. Sözleşmede yer alan şartlar ve sınırlamalara bağlı kalmak üzere, malî hakkı kullanma ve semerelerinden yararlanma yetkisi ise devralana geçmektedir. Söz konusu işlem Kanun’da “ruhsat” olarak tanımlanmış olmakla birlikte, uygulamada “lisans sözleşmesi” olarak da adlandırılmaktadır. Kanun’un 52. maddesinde yer alan “malî haklara dair sözleşme ve tasarrufların yazılı olması ve konuları olan hakların ayrı ayrı gösterilmesi şarttır.” hükmünde lisanstan açıkça söz edilmemektedir. Bununla birlikte, malî hakka ilişkin kullanma yetkisinin devri anlamına gelen lisans da bu hüküm kapsamında değerlendirilmektedir.

Manevî haklar miras yoluyla intikal etmedikleri gibi, ölüme bağlı tasarruflara ve sağlararası işlemlere de konu olamazlar. Bununla birlikte, Kanun’un m. 19 hükmü uyarınca eser sahibi manevî hakların kullanım yetkisini sözleşme yolu ile devredilebileceği gibi, bu hakların kullanılış tarzını ölümünden sonra hüküm ifade etmek üzere bizzat da düzenleyebilir. Daha açık bir ifade ile, İcracı sanatçı manevî hakların kullanım yetkisini sağ iken başkalarına bırakabileceği gibi, bu hakların kullanılış tarzını ölümünden sonra hüküm ifade etmek üzere düzenleme imkânına da sahiptir. İcracı sanatçı manevî haklarına ilişkin bir ölüme bağlı tasarrufta bulunmuşsa, bu tasarruf tüm mirasçılarını ve malî haklarını devralmış olan hak sahiplerini bağlar. Zira ölüme bağlı tasarrufla bu şahısların manevî haklar üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi kalmaz. Manevî hakları kullanmakla yetkilendirilen kimse, bu yetkisini gerek icracı sanatçının sağlığında gerekse ölümünden sonra onun belirlediği sınırlar içinde kullanır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 06.04.2009 Tarihli, 2007/15139 Esas No’lu ve 2009/4126 Karar Sayılı Kararı;

“(…) dava, 5846 sayılı FSEK’na dayalı maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, asıl davada icrasının kullanılmadığı gerekçesiyle davacı icracı sanatçının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Oysa, davacı, masrafları bizzat kendisi tarafından karşılanmak sureti ile davalı fonogram yapımcısı tarafından ilk tespiti yapılan 10 adet müzik eserinin bulunduğu fonogramdaki eserlerin icrasını da gerçekleştirdiğinden, söz konusu icralar üzerinde FSEK’nin 80. maddesinden kaynaklanan mali ve manevi haklara sahiptir. Davacı, 10 şarkılık albümün tespit edildiği fonogramdaki 9. esere ilişkin icrasının davalı yapımcı tarafından silinerek yerine başka bir sanatçının icrasının kaydedildiğini ileri sürdüğüne göre, davalıların eylemin, FSEK’nun 80/1-A(1) maddesinde açıklanan, tespit edilmiş icranın itibarını zedeleyebilecek şekilde tahrif edilmesi ve bozulması olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği, bu bağlamda davacının manevi haklarının ihlal edilip edilmediği mahkemece denetime elverişli bir şekilde tartışılmadan yerinde görülmeyen yazılı şekilde gerekçe ile davacının manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, asıl davada ki hükmün bu nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir(…)”.[2]


[1] Söz konusu çalışma, şu doktora tezinden yararlanmak suretiyle hazırlanmıştır: Türker, Gökçen. İcracı sanatçıların hakları. Ankara Universitesi (Turkey), 2013.

[2] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 06.04.2009 Tarihli, 2007/15139 Esas No’lu ve 2009/4126 Karar Sayılı Kararı.